Saturday 13 February 2010

McQueen'in ardından

Farkettiniz mi bilmiyorum, son zamanlarda bütün intihar haberleri moda dünyasından gelmeye başladı. Son olarak Alexander Mcqueen de depresyondan çıkamayıp, annesinin ölümünden 10 gün sonra, yakın arkadaşı Isabella Blow gibi kendi hayatına son vermeyi seçti. Bunun üzerine ardından bir şeyler yazmak elzem oldu benim için. Daha bir iki gün önce Armadillolarını ne kadar çirkin bulduğumu yazmıştım ve hemen ardından ölüm haberini alınca herkesten çok ben şaşırdım. Genellikle çok başarılı bulduğum bir tasarımcı hakkında yazdığım ilk ve ne yazık ki son yorumun olumsuz olmasına da üzüldüm. Aslında bu onun en belirgin özelliğiydi. Bazı tasarımları vardı ki ya severdiniz ya nefret ederdiniz. Bu durum Mcqueen'in eşine az rastlanır derecede yaratıcı bir tasarımcı olmasından kaynaklanıyordu. Benim tasarımcı kimliğinden anladığım tam da bu aslında. Kendine bambaşka bir dünya yaratma ve oradakileri, hayal bile edilemeyeni, hayata geçirme yeteneği. Gözün görmeye alışmadığını, beynin hiç karşılaşmadığını insanlara sunmak. Öyle herkeste rastlanır bir özellik de değil bu. Deha meselesi. Ama Alexander Mcqueen'in intiharının ardından bir şeyden daha emin oldum ki dahiler bu dünyaya ayak uyduramıyorlar.

No comments:

Post a Comment